Gökyüzü

            Dost, dostluk… Bir şeyler yazmam gerekiyor bunun hakkında. Bir fikir versin diye açıyorum sözlüğü, “sevilen, güvenilen, yakın arkadaş, gönüldeş” gibi bir tanımla karşılaşıyorum. Bilmiyorum ki ne kadar karşılar bu kavramı, bu sözcükler, inanın bilmiyorum.

            Dostluğun ne olduğunu anlamak için şüphesiz bir sözlükten çok daha fazlasına ihtiyacım olduğu aşikar. Şöyle bir hafızama göz atıyorum. Onlarca anı var belleğimde ve hiçbirinde yalnız değilim. Hüzün, mutluluk, eğlence, mizah… Hepsinden az çok var ancak tam yok… Bu bir boşluk oluşturmuyor değil. Bu boşluğu elimi sol yanıma koyduğumda tamamladığımı hissediyorum. Gözlerimi kapatıp, anılar canlandığında; evet tam sol yanımda bir gümbürtü kopuyor. Hüznün, mutluluğun ve diğer duygularımın oluşturduğu mazimin boşluklarını, bir çakıl taşı misali dostlar dolduruyor.

            Tahammül etme yetisinin zirve yaptığı yerdir dostluk, karanlık ormanlarda, ağaçların yapraklarından sızan ay ışığı misalidir veya. İnsanın içini, gönlünü ferahlatır. Sen papatyanın ortasındaki sarı çiçeksin, dostlar ise onun çevresinde dolanan, beyaz gülücükler saçan yapraklar… Bazen o kadar da iyimser olmayabiliyor tabi ki dostluklar. Hissettirebiliyor zaman zaman harap olmuş bir kentin üzerine doğan güneşin umutsuzluğunu, isteksizliğini. Ama marifet, zifiri karanlıkta bulutların arasından sıyrılıp, insanı kendisine bağlayabilen bir yıldız olmak değil de nedir, soruyorum size?

            Evet, doğru duydunuz efendim! Dostluk; öyle zihinlerdeki birer görüntüden ibaret değil. Dostluk, gönül köşesinde bir şömine misali… Soğuk ve karanlık gecelerde, ellerini uzattığın vakit senden esirgemeyecek sıcaklığını… Bazen yaktığı olacak parmak uçlarını ancak buna değecek.

            Dost hep kara günde belli olacak değil ya? Aydınlık günlerde güneşini senden esirgemeyecek bir bulut misali olmalı… Duygularını sana açıp, yağmalı gönlüne. Sağanak sağanak yağıp gönlünde bir sel oluşturmalı… Yüreğinin her bir toprak tanesini sulamalı. Yağmur sonrası ortaya çıkan kekik kokusu olmalı, çekmeli ciğerlerinin her bir bölümüne…

            Ayrılık vakti geldiğinde gönlünün gökyüzünü oluşturmalı… Aydınlıktaki bulut da; karanlıktaki yıldız ve ayın ışığı da orada olmalı. Hissettirmeli sana, elini her sol yanına koyduğun vakit orada olduğunu… Yalnızlığını unutturmalı.

            Ve son bir kelam, üstattan, Aşık Veysel’den… “Can kafeste durmaz uçar/Dünya bir han, konan göçer/Ay dolanır yıllar geçer/Dostlar beni hatırlasın.”

            Hepinizin gönlünde bir gökyüzü olmak dileğiyle…


Halil Avcı

Twitter: @_avcihalil


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ayna Nöron Nedir?

Dil-i Medya